Seçimlerimiz

“Hayat size bir limon verirse iki seçiminiz var!…”  


Sabah, yeni güne gözlerimizi açarken iki seçim hakkımız var.
Yine uyandım bugün. Güneş doğdu yine. Yine nefes alıyorum, sevinciyle güne başlamak. Göz kapaklarımızın, gözlerimizin, ışığın, gökyüzünün, uyumanın, uyanmanın ve sayısız güzelliklerin farkında olmak. Derin bir şükür duygusuyla gülümseyen güne tebessüm ederek “merhaba” demeyi seçmek.

Ya da; elindeki kocaman mercekle dolaşan bir dedektif gibi, olumsuzluklara takılmak. Sayısız nimetlerin varlığını görmezden gelip “Lanet olsun” diyerek, bezginlik ve asık suratla yeni güne başlamayı tercih etmek.

Hayatın akışını, vaziyetimizi gözden geçirince, ya:
– Berbat durumdayım, sıkıntılarım var, umutsuz ve mutsuzum, demeyi ve yığılıp kalmayı seçeriz.
Ya da zorlukları umursamadan, olumsuzluklara takılmadan;
Aşmam gereken sorunlarım var. Onlarca derdim olsa da, şükretmek için sebepler binbir. Şimdiye kadar güzel neticelere hep zorlu yollardan ulaştım. Gayrette olmak gerek. Çıkmadık canda ümit vardır. Ya nasip… deyip, nasibi olanın yolda kalmayacağı inancıyla, umit dolu bir yürekle ilerlemeyi.
***
Puslu, yağmurlu bir havada seçimimiz, ya:
-Berbat bir hava, diye söylenmek.
Veya şöyle düşünmek olur:
-Kötü hava yok. Bulutlu, Güneşli, karlı, yağmurlu hava var. Ancak bu, hava berbat demek değil. Çiftçinin yüzünü güldüren, bitkinin hasretini çektiği yağmur, herhangi bir sebeple hoşuma gitmiyorsa bu, hayat berbat demek değil.
Kontrolüm ve etki alanım dışındaki şeyler üzerinde zaman harcamayı seçerek kendimi yıpratmayacağım. Vazifeme dikkat ederek, işime yüreğimi katarak. Yapabileceğimin en iyisini şevkle yapacağım.
Sonuca tesir eden binlerce sebebin ipleri benim elimde değil. Sorunları nasıl yorumladığımdan, verdiğim tepkilerden sorumluyum. Süreçten sorumluyum.
Akan su mecrasını bulur. Kendimi yıpratsam da, yıpratmasam da her şey olacağına varır. Soğukkanlı davranmaktan kârım, boş yere kendimi yıpratmamak olur.
Trafiği değiştiremem. Ancak bakış açımı ve tutumumu değiştirebilirim.
Etki alanımda var olmak dururken, neden ilgi alanımda boğulayım ki.
Neden, “Çaresizseniz, çare sizsiniz” yaklaşımını seçmeyeyim ki.
Sorunlar bitmeyecek. Gün gelecek bazı sorunlar karşısında belki bocalayacağım. Bunda da bir sorun yok. Yol hep engebesiz olacak değil ya. Bazen otoban, bazen inişli yokuşlu patika.
Sorunlarla yaşanıyor şu ömür; çözerek, sabrederek, vaktini bekleyerek. Sorunlar hayatın değişmez yasası ve her yasa gibi bu da sebepsiz değil.

Bazen de; 
– Çekiliriz içimizin surlarına. Oku uzağa atmak için yayın iyice gerilmesi gerekir bazen.
Yakınmak yerine, hayatın manası ve bütünlüğü içinde olayı değerlemek. Duygularımızı tercüme etmek. Zihin, zemin ve zamanı doğru okumak ve sorunları nasıl ele alacağımızı düşünmek. Çözüm alternatifleri üretmek. Mevcut şartlar içinde uygun olan hareket tarzını gerçekleştirmeyi seçmek gerekir.
***
Bazı şeyleri de kendimiz seçemeyiz. Ebeveynimiz, adımız, akrabalarımız, içinde doğduğumuz kültürde olduğu gibi. Ancak nerede olursak ve kim olursak olalım, güzele dair olanı seçebiliriz.
Seçimlerimiz, bizim sorumluluğumuz.
Olanları inkar etmeden, olduğu gibi kabul edip.“İyimser gerçekçi” yaklaşımla esnek yorum yapmak. Her şeye rağmen etraflıca düşünmek. O konuda tecrübe yaşamış ve alnının akıyla çıkmış olanlara danışmak. Kuvvetimize göre yük almak, kendi seçimimiz.
Stresi yok etmek beklentisine girmeden, stresi yönetme becerisi kazanarak.
Ve hayatın amacına uygun hedefler belirleyip, gereken tavrı seçmek kendi.sorumluluk alanımızda olanlar.
Seçimlerimizin mutluluk veya mutsuzluktaki payı çok önemli.

Eğer bir insan mutsuzluğu seçmişse, hiçbir şey onu mutlu edemez.
Bir öyküde; mutlu ve mutsuz iki kardeşten bahsedilir.
Baba mutsuz çocuğuna bisiklet alır. Çocuk:
– Ama ya düşersem… der.
Top alır. Çocuk:
– Ama, ya komşunun camını kırarsam, der  Bir türlü mutlu olmaz.
Baba diğer çocuğunun önüne bir çuval gübre koyar. Çocuk, kendisine hediye edilen çuvalı açınca önce şaşırır. Sonra sevinçle bahçeye fırlar.
Ardından bahçeye çıkan babası sorar:
– Ne arıyorsun?
Çocuk:
– Daha önce bahsettiğin midilli atı gelmiş mi diye bakıyorum.
***
Mutluluk veya mutsuzluğun inşasında; genetik faktörlerin payı %50, yorumlarımızın payı %40, olayın etkisi %10.

Genetik faktörlere huy veya mizaç diyoruz.
Karakter, değerlerle inşa ediliyor. Olumlu veya sorunlu değerlerle. Tabiatta boşluk yok.
Kişilik ise; huy ve karakterin toplamı.

Farklı insanlar benzer olaylara değişik tepkiler verir.. Başlarına gelen tetikleyici olaya verdikleri tepki, insanların gününün kalanının mutlu veya gergin geçmesi üzerinde etkilidir. Olayın etkisi %10.  Çözüme odaklanmak veya duygularımızı köpürtüp, olayı abartmak bize ait seçim. Bu seçimdeki payımız %90.

Psikolojide, hayatın başımıza gelen olayların kendisinden çok, bu olaylara verdiğimiz tepkiler doğrultusunda geliştiğini savunan 90/10 kuralı budur. Buna göre, başımıza gelen olayların etkisi %10’dur  Kalan %90 ise bu %10’a nasıl tepki verdiğimize göre değişiklik gösterir.

Su kaynarken, patatesi yumuşatıyor fakat yumurtayı sertleştiriyor. İçinde bulunduğumuz şartlardan daha önemli olan, bizim ne olduğumuz. Nasıl gördüğümüz, nasıl yorumladığımız ve nasıl davrandığımız.
***
Efsane Prof. Dr. Sami Zan, amfide geleceğin doktorlarına ders verirken şöyle sesleniyordu:
-Hayat size bir limon verirse iki seçiminiz var. Ya suratınızı ekşitirsiniz. Ya da onu bir limonataya dönüştürür ve hayattan keyif alırsınız.
Bugünkü seçimlerimiz, yarınımızı etkileyecek.

Olumsuz şartların hakim olduğu bir zaman ve zeminde; çirkin şeylerle meşgul olmadan, yüzümüzü ekşitmeden ve sorunları yok saymadan, iyi ve güzel şeylerle uğraşmayı tercih etmek, geliştiren bir seçim.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın