Evrenden Cıvıltılar

 

 

Hayat gizemli ipliklerle sarılı bir yumak.
Düğümler, hatta kördüğümler de olacak.
Önemli olan umudunu kaybetmemek
ve asla yılmamak.


Umarım “Bu ne?” diye sormayı hiç bırakmazsın.
Tekrar tekrar keşfedersin, yaprağı, bulutu, taşı, yıldızı.
Dikkatle okursun, göz ile gök arasındaki her şeyi ve özünü.
Hiçbir zaman, kendine yıldızlar kadar uzaklaşmadan.
Güle gülümserken, dikene surat asmadan.
Keşfettikçe, seni şaşırtacak şeyler yaşarsın.
Sanatı ve Sanatkârını tanıma yolculuğunda ilerlerken…
Fırtınalardan korkup da, limanlarda çürümeden.
“Farkına vardım” dediklerinin, özünü fark edersin yeniden.


1———————–

Hiçbir şey başıboş değil…

Şu an, olduğumuz yerde durduğumuzu sanıyoruz.

Oysa durmuyor, bir uçaktan daha süratli gidiyoruz.

Dünya Güneş çevresinde,

Güneş sistemi, galaksi merkezi etrafında,

Samanyolu milyarlarca galaksi arasında 
ilerliyor, şaşırtıcı hızlarla…
Ve bu yolculukta misafir olduğumuz koordinattan
bir daha geçmek yok.
Belki de sonsuza kadar.

Misafirlik, geçmiş ve gelecekte. Her anda, her demde.
Ruhlar âleminde, çocuklukta gençlikte, ihtiyarlıkta,
neşede kederde, gecede gündüzde, baharda kışta,
evde işyerinde, yeryüzünde, berzanta, sıratta….
Biraz sonra da olmayacağız burada.
Misafiriz ve gidiyoruz. Hiçbirimiz kalııcı değil.
Binlerce km yol katettik, hatta şu anda.
İhtişamlı bir intizam ve incelikli hesaplarla ilerliyoruz.
Fıtrata uygun veya zıt davranışların tartılacağı
o güne doğru hızla gidiyoruz.



2———————

 

Ne kontrolsüz bir araba, ne de idarecisi olmayan bir uçak
hedefine varamaz.
Şuurlu, gören, bilen, bir sevk ve idarecisi olmadan, olmaz.
Bu düşünme kapasitesindeki her akıl,
sayısız gök cisminin idarecisiz olamayacağını bilir elbet .

Voltaire:
“Ya yıldızların her biri bir mühendistir
veya onları yapan bir mühendis vardır!..”derken,
bir Yaradan’ı yok saymanın, yıldızlar sayısınca ilahın kabulü
anlamına geldiğini belirtmiş.

Sir James Jeans dikkat çekmiş :
“…  Kâinatın yüce mimarı en büyük matematikçidir”

Çünkü;  intizam kendi kendine olmaz .
Fayda sağlayan bir düzen, düzenleyene muhtaç.

Hiçbir şey başıboş değil.
Peki, ya insan?

3—————————————-



Yale’den Alexander Tsiaras MRI cihazıyla,
embriyo gözlemleri yapıyordu.
Kalbin inşası sürecinden çok etkilenmişti.
Ve bir konferansında şöyle diyordu:

“Bu yapıların nasıl kurulduğuna,
hiç hata yapmayışlarına,
büyülenerek bakıyorum… 

Bu bir gizem, bu bir büyü, 

İlahi bir şey bu”
***
“Sizi biz yarattık; artık inansanıza! …”
( Vakıa, 56 / 57 )

4———————————-


Bu kendi hikayemiz…

“Bebek adayı henüz 6 haftalık ve 

bir üzüm tanesi kadar, ufacık.

Üzüm tanesinin çekirdeği küçüklüğünde
kalpten gelen ritimli seseler işitiliyor.
Ve bu seremoni ömür boyu sürecek … ”

Bebeğin ana rahmindeki gelişim sürecinin
her anında iç içe mucizeler gerçekleşir.
Minicik kalp pompasını mucizâne yapan, her şeyi bilendir.
Elbet bilir, kalpleri, gökleri ve yeri harikulade incelikle yaratan.
Sonsuz ilmiyle kalbimizden geçenlerden de haberdar elbet.
***
Kuşkusuz Allah göklerin ve yerin sırlarını bilmektedir
ve O, kalplerin gizlediklerini de çok iyi bilir.” 

( Fâtır, 48 / 38 )


5———————————————————–


Görüyoruz ki; muazzam bir âlemdeyiz.
Mikro âlemden makro âleme kadar
harikulade dengelerle iç iç içeyiz.
Öğrendikçe, düşündükçe farkına varıyoruz:
Hiçbir sistem sahipsiz değil.
Hiçbir sanat sanatkarsız, hiçbir eser ustasız,
hiçbir fiil failsiz değil.

Vicdanın ve aklın ışığında kavrıyoruz ki: kâinat
kör bir şansın eseri olan, amaçsız bir kozmik çorba değil.

Einstein da aynı konuya değinmiş:
“Tüm bu milyon kat düzenin ve kesinliğiyle bu evrenin
kör bir şansın eseri olduğu fikri ne kadar güvenilirse,
bir matbaanın patlaması sonucu, bitmiş ve hatasız
bir sözlüğün meydana gelmesi fikri de o kadar  güvenilirdir.”


6————————-


Kitabın varlığı, yazarın varlığına işaret eder.

Tabiat;

her kelimesinde nice kitapların yer aldığı

büyüleyici harflerle yazılmış anlamlı bir kitap.
Harf-anlam ilişkisi; harflerin,kelimelerin arasında,
kitabın sayfalarında saklı.

Yığınla çekme ve itme kuvveti arasında bocalarken biz,
tabiat sükûnete davet eder ve der:
– Bizi de oku…

Oku… Huzur ve güç veren en büyük hakikati.
***
“Oku !
Yaratan rabbinin adıyla.”
( Alak, 96 /1 )

 






7————————-

Kitabın varlığından maksat ne anlattığıdır.
Kitabın eni, boyu,sayfa sayısı değil.

İçinde kaç harf, kaç kelime, kaç nokta, kaç virgül,
kaç soru işareti olduğu hiç değil.


Okumak; gözlenebilenden gözlenemeyeni çıkarmak.
Nakıştan mânâya yolculuk yapmak. 

Aydınlanma, kitaptan yansıyan hakikati algıladığımız ölçüde.

Şu kainat da şifreli bir kitap.

Varlığından maksat; mesajındaki gizemi kavramak.

Bütün fenler; malûmat cevheri.

Yaratılış gayemizi anlamak ise; mârifet mücevheri.

Bu tılsımlı ve büyüleyici  mücevhere ulaşma kapasitesi insanda.

İnsanda, yâni nisyandan alınanda, hatırlamakta zorlananda, unutanda. 


8————————


Bir eserde;
Düzen,
Ölçü,
Oran,
Ritim,
Melodi,
Harmoni varsa,
Tesadüfen, kendiliğinden olamaz.
Her eserin ustası, her bestenin bestekârı var.
Tabiattaki eserlerinden her biri şahittir Allah’a.
Atomlardan yıldızlara, hücrelerden galaksilere kadar.
***
Prof. Dr. Claude M. Hatavai ne güzel demiş:
“Bu sonsuz nizam okyanusu içerisinde Yaradan’ın varlığını
itiraf etmekten başka bir şey yapabilecek durumda değiliz.”


9—————

Yağmur damlası büyüklük ve ağırlığında herhangi bir cisim, 1200 metreden bırakılınca, yere saatte 558 km. hızla düşer. Yağmur damlaları bu hızla düşse, yağmurlu havada gezi yapmak, kan banyosuna dönüşürdü. Çünkü; havaya doğru atış yapıldığında, bir müddet sonra yerçekimi etkisi ile merminin yere düşme hızı, 160 km/h. Birçok yaralanma ve ölümlerin sebebi. Yağmur damlasının yere düşüş hızı ise; saatte 8 ilâ 36 km. Her saniye 16 milyon ton su, tane tane böyle gönderilir yeryüzüne. İndirilişi ölçülü, zarifce, hikmet ve rahmet ile. Yağmurlar bu yüzden anılır “rahmet” diye. Sâhi, neden diğer gezegenlerde olduğu gibi, cam parçaları veya asit yağdırılmıyor gökten? Neden, azap yağmuru değil gelen? Kimdir, muhtaçlara rahmet gönderen? Bilim; tabiattaki mucizelerin “nasıl” gerçekleştiğini bize anlatan metodoloji. “Nasıl”ı öğrenen akıl ve vicdan, “neden?” diye sormazsa, “kim” sorusunun cevabını bulmazsa, eksik kalır. Fiili görüp yapanı bilmeyen, doldurulmaz boşluğu içinde taşır. * “Gökten ölçülü olarak su indiren de O’dur….” (Zuhruf, 43 / 11)


10————————

Öğretmen, öğrencisinin ismini yazı tahtasına yazdı ve
dönüp  ona sordu:

-Sınıfa girince ismini yazı tahtasında görsen,

ismimi kim yazmış? diye düşünürsün, değil mi?…
Yazı tahtası tebeşirlerle anlaştı ve ismin buraya yazıldı,
deseler inanmazsın.

İsmini bile yazan biri var da;
gözü, kulağı, beyni, vücudunun her noktasını
sanatlı yapan, seni yaratan olmaz olur mu?
Yapılan sanatlı bir iş, yapan olmadan olur mu?


11 ——————


Hakikat fısıldar…
Bazen uykunun en derin yerinde.
Koca bir çığlık olur bazen, yankılanır yüreğinde.
Kimi zaman zihnin mahşerinde.
Ya da “akleden kalb”in âsûde ikliminde.
Ama arayış varsa gönülde.
İşitir insan, vakti gelince.
Uyanamayacak kadar uzakta değilse.
İşitir, varsa nasipte…



12 ——————

Ses ve ışık gösterileri eksik olmuyor semâda.
Kâh, kutup ışıklarında.
Kâh, gökkuşağında.
Kâh, gurup ve tan vakti hercai yansımalarda.

Akıştaki ahenk hiç durmuyor.
“Göğe bakma” dese de biri.
Gözünü çevir de bir bak…
“Göğe bakma” dese de kimileri.
Göreceksin,
“Görmeyi öğren”, yeter ki.
Sonra gözünü tekrar tekrar çevir de bak…
***
“Yedi göğü birbiriyle tam bir uygunluk içinde yaratan O’dur.
Rahmânın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin.
Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun?”
Sonra gözünü tekrar tekrar çevir de bak;
(kusur arayan) göz aradığını bulamadan bitkin olarak sana dönecektir.”
( Mülk, 67 / 3- 4 )


13————————-

Kainattaki sistem, sonsuz bir ilim ve kudret sahibinin eseri…
Prof. Dr. Kâzım UYSAL  diyor ki:

                   – Fayda gözetilerek devam eden bir sistem tesadüfen olamaz.
                  Tesadüf ile düzen birbirine zıt şeylerdir.
                  Tesadüflerle düzenin devam ettirilmesi ve
                  her zaman faydanın sağlanması mümkün değildir.
                  ***

                Faydalanmamız için farklı katmanlarda sunulan
                birbirinden şahane, saymakla bitmeyecek nimetler var.
                  Sadece yaprak veya ot ile beslenen
                hayvanlara baktığımıda bile görüyoruz ki;
                Ot ve yapraktan süt, ipek veya misk gibi
                tamamen farklı özellikte ürünler gönderiliyor.
                Daha bunun gibi sayısız faydalar,
                kimin hazinesinden geliyor?
                  ***
              Her şeyin hazineleri sadece bizim katımızdadır ve
                biz oradan indirdiğimizi belirli bir ölçüye göre indiririz.”
                ( Hicr, 15 /21)


14 ——————————————————–

Yeryüzünü inceleyip araştıran bilim insanları,
matematikçiler, mimarlar, ressamlar ve heykeltraşlar
karşılarına çıkan bu orana, ALTIN ORAN ya da,
İLAHÎ ORAN adını veriyorlar.
***
Hiç bir intizamsızlık yok tabiatta.
Düzen ve güzellik ya bizzat ya da neticeleri itibariyle,
bu hayranlık veren akışta.
Karmaşa olarak algıladıklarımızı bile araştırıp kavradıkça,
görünen, sergilenen büyük resimde zamanla fark edilen,
varolan hayret verici ve büyüleyici bir “kaotik düzen”.
Belki de bu yüzden, Mehmet Salah diyor:
– İnsan hayreti ölçüsünde bilgedir.


15 ——————

Bilinenler kavrandıkça, bilinmeyene açılır pencereler .
İçiçe mimarî ve âhenk farkedilsin.
Bilinen meçhule götüren ufuklar temaşa edilsin.
Akıl ve vicdan keşfetsin diye.
Âlemimizi ve âlemleri çepeçevre saran nur hissedilsin…
Bilmediğini bilenler,
bilmiyorum dedikçe öğrenenler ve
bildiğini zannedenler ayrışsın diye.
***
…“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu!”
Doğrusu ancak akıl, iz‘an sahipleri bunu anlar.”
( Zümer, 39 / 9)


16 ——————

Uçan canlılara hemen hemen her gün rastlarız.
Prof. Andy Mc Intosh, bakmakla kalmamış ve
gördüğünü yorumlamış:

– Eğer kuşlara ve uçaklara
ikisine birden bakacak olursanız,
birinin tasarlandığını
diğerinin tasarlanmadığını mı söyleyeceksiniz?
Ben bilimsel açıdan bunu mantıksız bulurum.



17 ————–

Kuşlar, Allah’ın gökyüzündeki ayetleri.
Çiçekler yeryüzündeki.
Yıldızlar uzaydaki.
Duygular her bir candaki.
*
Ayetler, mühürler, tuğralar ile aydınlanan kainatta,
ışık köre ne yapsın.
Ne yapsın gözlerini yumana,
uyku taklidi yapana.
***
Yeryüzünde hiç dolaşmıyorlar mı ki
ibret almış kalplere yahut
işitmiş kulaklara sahip olsunlar!
Şu bir gerçek ki gözler körleşmez,
fakat göğüslerdeki kalpler körleşir.
( Hac, 22 /46 )


18 ———————

Prof. Dr. Murat Aksoy’a tv programında bir soru soruldu:
– Kâinat ve insana bakınca Allah’ın yarattığı mucizeleri görmek 

bizi hayranlık ve hayrete düşürüyor.
Bir tıpçı olarak sizi en fazla hayrete düşüren nedir?

Cevap netti:
– Vücudumuzun bütünü…
Bu kadar mükemmel bir sistem yok.
Öğrendikçe ve gördükçe hayranlığım arttı.
Örneğin, beynin neresinden bakarsan mucize…

19 ———————-

Kalem ve kağıt aynı olsa bile yazıdaki mânâ farkı ile kağıt değer kazanır veya kaybeder.

 

Ömür bir kalem, kendi dünyamız ise tertemiz bir kağıt.

Kâinata ve olaylara verdiğimiz anlam yolculuğuna göre

yazılanlarla değer kazanır veya kaybederiz.
Şayet ayık ise vicdanımız, bilir bunu aklımız.
***
“… Allah bütün yaptıklarınızı bilmektedir”  
( Fetih, 48 / 11 )


20 ————————–

Kollarını açan papatya, vızıldayan bal arısı,
ışıldayan güneş, dalgalar ve insan denen meçhul.

Her biri kâinat kitabındaki nakışlı kelimeler.
Nakıştan mânâya geçmek;
görüneni, tercüme etmek demek.
Göz ile gök arasındaki bu nakışları, 

dünyanın döetbir yerindeki insanlar okuyabiliyor.

Evrensel kelimeler, akıl ve vicdana diyor:
– Şu âleme dikkatle baksan göreceksin ki;
hişbir şey gayesiz, nizamsız, anlamsız değil.
Sen nasıl gayesiz kalabilirsin,
nasıl başıboş olsbilirsin?

Bir vazifen var.

 


21—————————

İlkbahar gibi göz alıcıydı yer ve gök.

Ressam haykırdı:

-Eşsiz bir ressam var. Bu sanat eserlerini yoktan var eden.

Şair dedi:

-Şiirlerin mısraları aksediyor sanatında.

Matematikçi:

-Kâinatın mimarı benzersiz bir matematikçi.

Asırlarca yankılandı bu cümleler.
Ruhlardaki ışıltısı aydınlatıyor hâlâ…

22———————–


Geceleri gündüzünden, gündüzleri geceden farksız biri dese:
-Şu gözlük tesadüfen olmuş. Kendi kendine oluşmuş.

Gülümser geçeriz.

Fakat bu sözler, hiçbir gözlük veya optik cihazla kıyaslanamaz

üstünlükte olan göz için söylense…

Vicdan sızlar,  sadece.


23 ———————————

Bize fotoğraf makinesi hediye gelse, teşekkür ederiz.
Bir uzman diyor ki;
-İnsan gözü dijital bir kamera olsaydı, 576 megapiksel olurdu.
Gözlerimizdeki ışıltı bile, kameradan, hatta mücevherden daha değerli.
Teşekkür, gerekmez mi?
***
Göz denince durup düşünmeli:
%99!u su. Üç boyutlu görüntü. İki göz tek görüntü. Senkronize hareket.
Otomatik odaklanma. Gözkapağı- kaş- kirpik koruması.
40 adet kompleks yapılı mercekler. Özel reseptörler.
Gece gündüz görme ayarı. Kendi kendini onarma sistemi.
Saniyede 100 milyar işlem. Gözyaşı…
Ve 576 MP göz 7 gram, 570 MP kamera 4 ton.

Bu harikulade sanat, atomlarla birlikte galaksilere hükmeden 
sonsuz ilim, kudret ve rahmet sahibi bir Zât’ın dizaynı olabilir ancak.
*
Kameraya hayretle bakıp; gözdeki, beyindeki ve hadsiz sanatındaki
mucizelere hayranlık duymamak, yaratıcısını bilmemek, tanımamak,
şükretmemek garip değil mi?
***
“… Allah şükrün karşılığını verendir, bilendir.”
( Nisâ, 4 / 147)

24-————-

Akılsız atomlardan, düşünebilen beyin mucizesi var edilmiş.
Renkler, kokular, sesler, tatlar, reseptörler, duygular verilmiş.

Aşikar ki, bu hayret ve hayranlık verici işler;

ancak ve ancak her şeye gücü yeten,

rahmet ve hikmeti sonsuz olan,

hiçbir şey ilminden gizlenemeyen,

her şeye hükmeden,

bütün mevcudatı görüp gözeten bir Zât’ın eseri.
İnsanı insan kılan ise; hayatın anlamını bilmesi.
***
,“… Eğer samimi iseniz (bilmelisiniz ki)
sizi imana yöneltmekle asıl Allah size lütufta bulunmaktadır.”   
( Hucurât, 49 / 17 )


25——————————————–

Akıl ve vicdan sahibi her bilim adamı gibi,
Prof.Dr. Selim Şeker de bahçesindeki sebzeleri göstererek diyordu ki:

Düşünün, toprakla tamamen apayrı özelliği olan bu ürünler,
nasıl tesadüfen yetişir?

Sadece sanat yönüyle değil, bitkinin hücre yapısı, gövdesindeki asansörler,
yapraklarındaki fabrikalar, köklerindeki laboratuvarlar hakkında
ilim ve akıl sahibi birinin:

– Bunlar tesadüfen oluşmuş, diyeceğini sanmıyorum.

Plastik çileğe, plastik domatese bakıp:

– Yapılmış, diyen bir akıl,
kokusu, tadı, rengi ve harikulade yapısıyla elinde tuttuğu çileğe;

oluşmuş,  diyemez.

26 —————————

Ayarlayan Kim?

*
Mikrokosmosda araştırma yapan bilim insanları diyor:

“Hesaplamalar gösteriyor ki;

Proton ve nötronun kütle farkı yaklaşık % 0.14
Eğer bu kütle farkı çok küçük bir kesirle az veya fazla olsa
astrofizik çok büyük ölçüde değişecekti.
Kısacası bugün gözlemlediğimiz evren,
proton ile nötronun kütleleri arasındaki ufak farkın
doğrudan bir sonucudur.
Kâinatın ardarda gelişimini mümkün kılmak için
bu niceliklerde çok hassas ayar var”

Ayar olup ayarlayan olmaz mı?
O halde ayarlayan kim?
Trilyonlarca ihtimalden en uygun seçimi yapan kim?
***
“… Allah,

her şeyi
bilmektedir.”
( Hucurât, 49 / 16 )


27–—————————

Akılsız, serseri kuvvetler mi atomları yapmış?

*

Güçlü çekirdek kuvvetinde % 0.5
veya elektrik kuvvetinde %4 kadar küçük değişiklik
her yıldızda ya hemen hemen tüm karbon atomları
ya da tüm oksijenleri yok edecekti ve dolayısıyla
bildiğimiz hayat mümkün olmayacaktı.

(Hawking and Mladinow)
***
“Onu siz mi yaratıyorsunuz,
yoksa yaratan biz miyiz?”
(Vâkıa, 56/ 59)

28 ————————
Makro âlemdeki her şeyin her şeyle bağlantılı olduğu
bu hassas dengeleri var eden kim?
Bu soruyu F.Hoyle şöyle cevaplıyor:

– Gerçeklerin aklıselim yorumu göstermektedir ki;

bir süper akıl, fizik kanunlarını kimya ve biyoloji ile birlikte
hesaba katmıştır ve tabiatta hakkında konuşmaya değer
bir kör kuvvet yoktur.

***
“O, (her şeyi) ölçüyle yapıp yönlendirendir.”
﴾ A’lâ, 87 /3﴿

29  —————————-

Atomlar, havada uçan, suda akan, toprakta bulunan harfler gibi.
Nihayetsiz ve sanatlı… 

Kader programına göre, canlılar denilen hadsiz kitaplar
bu harflerle yazılıyor. 

Hakk’ı bilmek, hakikatı keşfetmek, inkişaf etmek için

okuyalım düşünelim kavrayalım diye…
Çünkü, kitap okumak amaç değil, araç.
Asıl okuma kitap bittikten sonra başlar.
Düşünmeden okumak “zihni obezite”ye yol açar.
Yunus Emre ne güzel özetlemiş:
Okumaktan murat ne? Kişi Hak’kı bilmektir.

Çün okudun bilmezsin. Ha bir kuru emektir


30—————-

Zeno Bucher: “Atomların İç Alemi” kitabında diyor.:
“Hiç kimse, atomların tesadüfi teşekküller olduğunu söyleyemez.”
“Yalnız her canlının değil,
belki muayyen neviden olan her atomun
bir inşa planı ile kurulduğu şüphesizdir.”
“Şekiller, Tanrı’ın maddeye basılan mühürleridir.”
***
Newton diyor;
“O halde biz ezeli ve ebedi olan (eternal and eternal)
Her yerde hazır ve nazır olan (omnipresent)
Her şeyi bilen (omniscient)
Her şeye gücü yeten (omnipotent)
Her şeyi yaratan bir yaratıcıya
(One God / To a creator who created everything)
inanmalıyız, kabul etmeliyiz.”   



31——————-

Matematik ve mantık olarak imkansız olan ne?
Frederick Hoyle, amino asitlerin vücıt hücrelerimizde tesadüfen bir araya geldiği iddiasının imkansız olduğunu belirtir.
Hoyle, “şans” ihtimali hakkındaki görüşünü de şöyle açıklar:
“Bir kasırganın, bir hurdalık üzerinden geçerken parçaları şans eseri birleştirip, şans eseri çalışan ve uçmaya hazır pırıl pırıl bir Boeing 747 oluşturmasının şansı nedir?
Bu ihtimal o kadar küçüktür ki, sınırsız zaman ve sınırsız hurdalık verilmiş olsa bile bu ihtimalde yükselme görülemez.

Evrenin ve bizim yaşamımızın karmaşıklığı göz önüne alınıldığında, ihtiyacımız olan herşeyi yaratmış olan bir Yaratıcıyı kabul etme durumunda kalırız. “
***
“De ki:
Göklerde ve yerde ne var, bir bakın. …”
(Yusuf, 12 / 101)


32 ——————–

Hayranlık uyandıran bu fotoğraf bir hücremizin görüntüsü.

Bünyesinde sandığımızdan çok daha fazla şey barındırıyor.

Havadan çekilmiş bir şehir görüntüsünü andırıyor.
Bir hücre, kimi bilim insanına göre bir mikro şehir, kimine göre bir galaksi. 

Bir iğne tesadüfen olamazken, böyle  kompeks yapılı bir hücrenin tesadüfen

veya kendiliğinden oluştuğuna hükmeden beyin çürümüştür elbet.
***
Hücrenin işleyişinde

düzinelerle kuvvet santrali ve ulaştırma sistemi var.

Karmaşık bir haberleşme düzenine sahip.

Ham maddeleri ithal ediyor.

Çöp toplama ve temizleme sistemi çalıştırılıyor.

Sıkı disiplinle idare ediliyor.   

Bir köy bile nuhtarsız olamazken,
devasa kentler gibi işlettirilen bu mikro yapıyı yaratan, çalıştıran kim?
***
“… Hâlâ düşünüp ders almayacak mısınız?”     
( Câsiye, 45/ 23 )

33 —————————–

Çıplak gözle görülemeyen küçüklükteki tek bir hücrenin zarını bile,
mucizevi özelliklerle donatan ve galaksilere hükmeden
sonsuz ilim ve kudret sahibinin huzurunda, akıl ve vicdan tekbir kelam eder:
Allah-u ekber
*
Vakti geldikçe insana,kâinatın uçsuz bucaksız ufuklarında ve bizzat kendi iç dünyasında âyetlerimizi göstereceğiz.Ta ki bu vahyin tartışmasız bir gerçek olduğu herkes için ortaya çıksın….”
( Fussilet,  31 / 53 )


(  Geniş bilgi için bkz: Youtube / Hücre zarı kendiliğinden olışır mu?- Dr. Halit Yaşar )

34———————–

Bilim insanları diyor k:
“Yüzyılımızdaki teknolojik ve bilimsel gelişmelerin
ışığında biz hücreyi anlamaya çalışıyoruz.

Hücredeki ilim ve teknoloji, bizimkinden ileri.

Biz öğrenmeye çalışıyoruz, hücre ise kullanıyor.”


Araştırmalar ilerledikçe perdeler kalkıyor
ve daha net görünüyor ki;

her bir hücre büyüleyici harikuladelikte
birer tevhid mührü.
(  Geniş bilgi için bkz: Youtube / Hücre kendiliğinden olışır mu?- Dr. Halit Yaşar )
***
“Sizi biz yarattık; artık inansanıza! “  
( Vakıa, 56 / 57)



35————————-

Elimiz ve gücümüzün yetmediği yerlerden
hadsiz ihtiyaçlarımız gönderiliyor.
İhtiyaç sinyallerine göre kodlanmış nimetler nihayetsiz.

Hava su ışık sebze meyve bal süt gibi
binbir nimet imdada yetiştiriliyor.

Bunları yaratan biz değiliz.

Dünya’da akıl, Güneş’te şuur, tabiat anada(!) şefkat yok.

Kudreti, cömertlği, şefkati sonsuz Rahman’ımızın
lütufları ise pek çok. Her bir nimetteki zerreler adedince hamdolsun.

***
Allah göklerin ve yerin gizlisini bilir.
  Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir.
( Hucurât, 49 / 18 )



36————————————

Şayet arılar: 

– İnsanlar hem balımızı alıyor, hem de yeryüzünü zehirliyor. 

Örgütlenelim, boykot edelim deseydi…

Veya yeşil yapraklar:

– Nedir atmosferi ve yeyüzünü kirleten insanlardan çektiğimiz.
Greve gidiyoruz. Bundan böyle fotosentez yapnak yok, diye kalkışsaydı…

Ne yapabilirdik, ne gelirdi elimizden?

Arılar, yapraklar hâl lisanı ile vızıldıyor, fısıldıyor.

Hak olup, Hak’tan gelip, Hak diyen ve hakikati gösteren Kur’an da âyetlarıyle

düşünmeye davet edip ikaz ediyor: 

” …Siz 

       hiç aklınızı 

       kullanmıyor musunuz?
    (Âl-i İmran, 3/ 65)

37———-


Filler, ıstakozlar, martılar…

Özel bir sebebi olmadıkça topyekün saldırmazlar.

Kediler kanatlı olsaydı, serçelerin halini düşünün bir.

Akrepler ve yılanların ne kanadı var,
ne de sinekler kadar çok değil.

Hikmet sahibi Allah sonsuz rahmetiyle lütfediyor;
ahenk ve denge içinde yaşanan hadsiz güzellikleri…
***
Artık rabbinizin nimetlerinden
hangisini inkâr edebilirsiniz?”
(Rahman, 55 / 13-16-18-21- 23- 25-28-30-32- 34-36- 38-40-42-45-47-49-51-53-55-57-59-61-63-65-67-69-71-73-75-77)


38———————————–

Kontrolümüz dışında çalışan midemiz,
yediğimiz eti sindiriyor, fakat kendini sindirmiyor.

Olağanüstü özellikleri olan bir laboratuvar sanki.

Hayati önemdeki faaliyetler her bir organda cereyan ediyor.

Hassas denge içinde, ömür boyu hizmet ediyor.
Hayır, hayır… Hizmet ettiriliyor.

Kime teşekkür etmeli?
***
“… Umulur ki şükredersiniz.”
( Bakara, 2 / 185 )


39————–

Dilsiz değil tabiat.
Capcanlı sözcüklerle seslenen,

Düşünmeye davet eden.
Güç ve huzur veren.

esrarengiz, şaheser bir kitap.
Her kelimesinde nice kitapların yer aldığı

büyüleyici hitap.

Kâinat kur’ânı ve kur’ân kâinatından yükselen

hakikatlere insan muhatap.

Dilsiz değil tabiat. Konuşan bir kitap.
İşittiğimiz ve işitemediğimiz zamanlar,
gördüğümüz ve göremediğimiz dönemler,
hep olmuş ve olacak.

40——————————


Dünya bir manyetik kalkanla korunuyor.

Manyetosfer olmasa; Dünya, Mars gibi donmuş bir çöl olurdu.
Kozmik rüzgârlar atmosferi yok eder,
okyanuslar tamamen buharlaşırdı.

Diğer gezegenler ve yıldızları bildiğimiz ölçüde,
dünyanın incelik ve lütuflarla nasıl kuşatıldığı daha iyi, fark ederiz.
Hayatı veren ve koruyanın kim olduğunu,
büyüklüğü karşısında her şeyin nasıl boyun eğdiğini,
kudretine her varlığın nasıl teslim olduğunu,
O’nun emriyle göklerin, yerin nasıl ayakta durduğunu, 
ve yerin nasıl karar kıldığını,
kâinatı tanıdığımız ölçüde anlarız iyice.
***
Siz, dünyanın hiçbir yerinde
O’nun gücünün önünde duramazsınız….”   
( Şûrâ 42 / 31)

41———————————–

Dünya da, vücudumuz da, bu mucizevi yapı ve sistemler olmadan var olamaz.
Manyetosfer de, derimiz de, kafatasımız da bizim eserimiz değil.
İhtiyaçlarımızla imkânlarımızı kıyaslayınca çok muhtaç ve fakiriz.

Havaya, suya , güneş ışığına muhtacız.
Allah’ın ikramı olmasa sütü de balı da nefesi de alamayacak kadar fakiriz. 

Görünüşteki zenginlik bizim gücümüzle değil.

Ya kimin?…
Cevabı Prof:Dr.Osman Çakmak veryor:
“Allah, kâinatı ve bizi kudretiyle yaratmış, rahmetiyle ihtiyaçlarımızı lütfetmiş,
sevgisiyle misafir ediyor.”
***
“ Ey insanlar! Siz Allah’a muhtaçsınız. 
Allah ise zengin ve her hamde lâyıktır.”  
(Fâtır, 35 / 15 )

 


42——————–

Aşikâr olan şu ki;
Pehlivan da olsak, bir mikroba tuş olacak kadar güçsüzüz.

Trilyoner de olsak, laboratuvarda bir nar tanesini, hatta
onun çekirdeğini, bir hücresini yapamayacak kadar aciziz.
Ne göklere, ne yağmurlara, ne rüagarlara sözümüz geçmez,
gücümüz yetmez.
Canlılar için gerekli olan ve güçlerinin yetmediği
sayısız dengeden  her biri, O’nun eseri.
***
“Göklerin ve yerin yaratılmasında, gecenin ve gündüzün değişmesinde, insanlara faydalı şeylerle denizde akıp giden gemilerde, Allah’ın gökten su indirip onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde, her türlü canlıyı yeryüzüne yaymasında, rüzgârları sevk etmesinde ve gökle yer arasında Allah’ın emrine boyun eğmiş bulutlarda, aklını kullanan bir topluluk için nice deliller vardır.”  
( Bakara, 2 / 164 )

43————————–

İhtiyaç sinyalleriyle uyumlu çalışan bir dünyadayız..
Ana sütü, yavru doğunca gönderilir.
Tohumlar çatlayacağı, bitkiler canlanacağı zaman
bereketli nisan yağmurları indirilir.
Gece ve gündüz, rüzgârlar, akarsular, kar ve daha nice nimetler,
hayatla iç içe…
Bizi düşünmeye davet eden muhteşem bir akış içindeyiz.

Sancılı sorular varsa içimizde ve
hakikate dair samimi arayış varsa gönlümüzde,
gönderilir cevaplar da Allahîn rahmetiyle.
Tıpkı nisan yağmuru gibi, ana sütü gibi…



44 ———————————-

Robot ele baktı:, “Yapılmış” dedi.  

Kendi eline baktı ve dedi: “Oluşmuş” 

Tabloya baktı, ressamı övdü. 

Tabiata baktı, “Tesadüf” dedi.

Plastik çiçek, “Harika” idi, 

saksıdaki çiçek ise, “Doğanın işi”.

Ve hakikat önemsizleşti. 

İnsan en büyük hakikate körleşti…

45 ———————————————-

Robot:
– Ben ancak beni tasarlayan insanlar sayesinde varım.
Bir sinek bile benim sahip olamayacağım şeylere sahip.
Hele sizin sahip olduklarınız, benim asla ulaşamayacağım şeyler
İnsan sorar:
– Sahiden mi, nedir onlar?
Robot:
– Ruh, vicdan, cesaret, iffet, hikmet, şefkat, merhamet, sevgi, sezgi, hayal…

Ve işte o zaman insan farkına vardı, iyice. 
Hatırladı, unuttuğu ve kaybettiği en en en önemli şey ne…
***
“Allah`ı unutan
ve bu yüzden
Allah`ın da kendilerine
öz benliklerini unutturduğu
kimseler gibi olmayın!
İşte onlar
yoldan çıkan kimselerdir.”
(Haşr, 59/19)


46————————-

Düşünüyorum da…

Beynimiz saniyede milyarlarca işlem yapıyor.
Farkında bile olmadığımız sayısız işlemler…
Sadece beyinde gerçekleşen ve
bilinç dışımızdaki organizasyonla işletilen
bu sistemin kontrolü insana bırakılsaydı,
insan bu ağır yük altında mahvolurdu.
“Kontrol” rolünü üstlanirken haddini bilmemek,
sanal yükler altında ezilmek demek.
***
Allah yükünüzü hafifletmek ister;
çünkü insan zayıf yaratılmıştır.”   
( Nisa,  4 / 28 )

47——————————–

Bir tohum “chip”inde kodlanmış
harika bir program var.
Maharetli hassas ölçüler.
Sanatlı ve özel tasarım.
Hoş tat ve cazip kokulu vitaminler.
Kusursuz ve noksansız harikulade işleyiş.
İlimden gelen bir ince nizam var.

Güneş ışığı güneşi gösterdiği gibi,
her bir tohum da Allah’ı bildirir, tanıttırır,
güneş gibi.
***
Ektiğiniz tohumu düşündünüz mü?
Onu siz mi bitiriyorsunuz
yoksa biz miyiz bitiren?
İçtiğiniz suyu düşündünüz mü?
Onu buluttan siz mi indirdiniz
yoksa biz miyiz indiren?”
(Vakıa, 56 / 63-64-68- 69 )


48——————-

Allah ummadığımız yerden çiçeklendirir bizi.

Bebek şefkate muhtaç, süte muhtaç.
Anne, sevgiye ilgiye…

Canlılar toprağa muhtaç, suya havaya güneşe.

Muhtacız; kainattaki dengeli ikramların her birine.

Muhtacız;
gücümüzün yetmediği yerlerden ihtiyaçlarımızı gönderen,
Kerîm, Kadîr, Alîm ve Rahîm Rabbimizin,
sonsuz keremine, nihayetsiz rahmetine.
***
“Şimdi bak Allah’ın rahmet eserlerine:
Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor.
Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir;
O herşeye hakkıyla kadirdir.”
(Rum, 30 / 50 )



-49—————————

Göz gerçi Allah’ı göremez, ama neye baksa
O’na işaret eden ışıltılar görür.
Kimi de gündüzünü gece yapar.
Göremez yoldaki işaretleri.
Gözlerini yumana, ışık ne yapsın,
Uyku taklidi yapmayı seçene,
Gözbağcıların peşinden gidene,
görmeyi öğrenmek istemeyene, ne yapsın nur.
Her şeyin görebilen için anlamlı olduğunu,
atasözü ne güzel anlatır:
“Görenedir, görene. Köre nedir, köre ne?”
***
…  ibret alacak yok mu?”          
( Kamer,  54  / 15 )

50————

Üzüm salkımındaki baloncuklar içinde lezzetli şuruplar var.
Hindistan cevizi ağacından sarkıtılıyor süt konserveleri.
Kendi çamur yiyen incir ağacı,
yavruları olan meyvelerine süt emziriyor.
Ve iç içe sayısız nimetler cömertçe gönderiliyor.
Hem de:
Hiç beklenmedik, hiç umulmadık yerlerden…
***
“Onu beklemediği yerden rızıklandırır.
Kim Allah’a tevekkül ederse, O kendisine yeter.
Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir.
Allah, her şeye bir ölçü koymuştur.”
(Talak,  65 / 3)


51———————-

Kâinatta  bilincimiz dışında, etkimiz haricinde çalışan

öyle bir sistem var ki…

Hayret verici seyahatler yaptırılıyor.

Yolunu şaşırmıyor hiçbiri;

Yıldızlar, atomlar, hücreler, organlar uyum içinde.
Mükemmel bir işleyiş var.

Kusursuz, noksansız ve zulümsüz adalet terazisi
hükmediyor vakti vaktine.

Haykırıyor büyüleyen sistem, baş döndüren uyum.

Yankılanan seste işitiliyor,
mutlak ilim ve kudret sahibinin yüceliği…

Mevcudatın her biri birer birer ve hep birden, 

hep beraber O’nun şahidi.

***

De ki: “Allah bana yeter.”              

(Zümer, 39 / 38)


52—————-

Güneş balçıkla sıvanmaz…”
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde

oluşan boya ve fırçaların rastgele savrulmasıyla,

şu tablo kendi kendine oldu.

Ve…

Şu kainat da o tablo gibi kendi kendine oluştu,

masalı kimi uyutur bilemem.

Fakat aklı başında herkes bilir ki;

Resim ressamsız, eser ustasız değil..



53—————

Milyonlarca yıl geçse de,

ormandaki küçük kulübe
tesadüf rüzgarlarıyla gökdelene dönüşmez.

Akıp giden zamanda,
bakım görmeyen gökdelen bile harabe olur.

İlgi ve bilgi yoksa hiçbiri ayakta kalamaz.

Kulübe bile ustasız olamazken, şu muhteşem kâinat
olmaz elbet mimarsız, sahipsiz.
***
… Düşünecek yok mu?”           
( Kamer,  54  / 22 )


54————————————-

Kimin idare ve kontrolünde?

Kâinattaki dengeler.
Dünyanın, güneşin, galaksilerin dönüşü.
Mevsimlerin akışındaki âhenk.

Ekosistemdeki incelikli hesaplar.
Gök cisimlsrindeki hassas yörüngeler…
Milyarlarca galaksi zümreleri bir yana kendimize bakalım.
Vücudumuzdaki sistemin işleyişinde bile,
ancak milyonda bir bizim idaremizde.

Bizim bu iç içe  sistemleri
kurgulayıp da idare etmemiz ne mümkün.
Kapasitemizi milyon, hatta trilyon kat aşan
bu yükü taşıyabilmemiz ne mümkün.

“Güç bende, her şey kontrolümde” diyen ya hastadır.
veya hastalanmaya namzettir.
Huzur bulması imkansız.

Hükümranlığın hakiki manada kimde olduğunu bilinceye kadar
ve “Bevden bana ne” diyene kadar…
***
Göklerin ve yerin hükümranlığı
yalnız O’nundur …”.
( Hadid, 57/ 5 )


55——————–

Karıncalar, kurbağalar, kuşlar…
düşmanımız olabilirdi, ama değil.
Arı, tavuk, koyun ve daha nicesi
insana hizmet etmeyebilirdi, ama ettiriliyor.

Ufacık bir virüs, bir böcek karşısında güçsüz insana

kâinatı bir saray, ay ve güneşi lamba,
baharı bir deste gül, yazı nimetler sofrası yapan.
Sonbaharda tarifi imkansız renklarle birlikte ihsanını yağdıran.
Kışın içimizi coşturan kar örtüsünü çiftçinin yardımına koşturan.
Dünyamızı uzay gemisi gibi süratle gezdiren,

Hâkim,HakÎm, Hakem, Rahman ve Rahîm’den gayrı değil.
***
“Bütün çiftleri yaratan, bineceğiniz gemileri ve
hayvanları sizin için var eden de O’dur.” 
(Zuhruf, 43 / 12 )


56———————-———————-

Oyuncak bebeğin özelliklerini heyecanla arkadaşına anlattı ve 

– İşte bu Japon mucizesi, diyerek sözünü tamamladı.

O anda kapı açıldı.
Oyuncağa yanaşan küçük çocuğa işaret eden arkadaşı sordu:

– Evladın da bir mucize, hem de Allah’ın şaheser bir mucizesi.
Bunun farkındasın, değil mi?
***
“… Ne az şükrediyorsunuz?”
( A’râf,  7 / 10 )

 

57—————-


Ne kadar da az hatırlıyoruz…

Bir lokmayı yutma veya
konuşma sürecinde yaşananları.

Dilin çevresiyle uyumlu akrobatik hareketlerini.

Sinirler ve kasların yardımıyla yapılan düşündürücü  işleri.

Bu harika fiillerde görünen, kuşatıcı hikmet ve rahmeti.
Ve bu mucizâne sistemde hiçbir şeyi unutmadan kurgulayan,
sonsuz ilim ve kudreti..
***
Senin Rabbin, unutan değildir. “ 
( Meryem, 19/64 )


58——————————————

Sesler âleminin anahtarı olan kulaklarımız
ne kadar harika birer cihaz.
Bir şehrin telefon şebekesini çalıştıracak kapasitede
elektrik devresine sahip kılınmış.
Bilgisayar, kulakla kıyaslanınca,
bir beton karıştırıcısı kadar kaba kalıyor.

Ancak biyonik kulakla da olsa, işitebilenler sevinçten ağlıyor.
Kusursuz işitebildiğimiz için biz sevindik mi hiç?
Sorunsuz işitirken, hissettik mi değerini?
Minnettarlıkla hatırlıyor muyuz daha nice nimetleri?
***
“… Sizi kulak, göz ve gönüllerle donatmıştır.
Ne kadar da az şükrediyorsunuz!”                     
(Secde, 32 / 9)


59 —————————

Orta kulak ve iç kulak yapısındaki mucizevi tasarım,
işitebilmenin yanı sıra, dengemizi korumayı da sağlıyor
Bir otomatik pilot gibi bizi tepetaklak olmaktan koruyor.
Orta kulaktaki vücudumuzun en küçük kemikleri;
yaptığı işler çok büyük olan çekiç, örs ve üzengi.
Ne kadar hatırlıyoruz; bir cevizden daha büyük olmayan
bir yerde bu harika işleri yaptıran;
sonsuz ilim, hadsiz kudret, nihayetsiz rahmet sahibini…
***

“…Hâlâ düşünüp ders almaz mısınız?”

(Secde- 32 / 4 )
                                     

60———————————————–


İşaret levhası, kendi dışında bir hakikate işaret eder. 

Trafik levhaları seyredelim diye değil. 

Nereye gittiğimizi bilelim diye.

Dikkatli olalım, kaybolmayalım diye.

Çiçekteki nakış, kırlangıçtaki sanat, ay, güneş, yıldızlar,
eldeki, gözdeki harikuladelik de birer işaret levhası gibi.
Kendi dışındaki bir hakikate işaret eder.
Nakkaşını, sanatkarını, ilmi her şeyi kuşatan 

Alim, Kadir, Hakîm esmasıyla Allah’ı tanıttırır her biri.

İşaret eden parmağa bakıp,
gösrdiği yere bakmamanın sonu, kaybolmak değil mi?

***

“Andolsun, bunu bir ibret levhası olarak bıraktık; 

  ibret alacak yok mu? 

( Kamer, 54/ 15)





61————————————

Tesadüfler serseri. Tabiat cahil. Kuvvetler kör.

İncelikli ölçüler ve hassas dengelerin iç içe yer aldığı şu âlem,
gayeli, faydalı, hünerli intizamla çalıştırılıyor.

Serseri sebepler,
intizamsız ve hedefsiz, istilacı ve karıştırıcı kör kuvvetler,
şu nizama el uzatamazlar. Karışamazlar, karıştıramazlar.
***
Onlara şöyle de:
“Allah’ı bırakıp da
kendilerinden medet umduğunuz tanrıları
bir düşündünüz mü?
Yerden hangi parçayı yarattılar bana gösterin? … ”
( Ahkâf 87 / 4 )

62 —————

Atmosferdeki hidrojen ve oksijenin bir kısmı su olmuş,
bir kısmı atmosferde kalmış.
Ne hidrojen ne de oksijen incelikli hesap gerektiren
bu işleri bilebilir, yapabilir.
Şuursuz varlıklar, başka varlıkların ihtiyaçlarını düşünüp
veya şefkat edip ona göre hareket edemez.

Yakıcı gaz olan oksijeni ve
yanıcı gaz olan hidrojeni yaratmış Yüce Yaratan.

İkisini birleştirip ateşi söndüren, suyu var etmiş.

Kalplerdeki yanıcı ve yakıcı ıstırapları söndüren,
bize de düşünmeyi emretmiş:
***

“…De ki; Yine de öğüt alıp düşünmeyecek misiniz?”
( Mü’minûn, 23 / 85 )

63—————————–

Görmeyi öğrendikçe insan anlar ki;

yeryüzü âdeta, aynalardan ibaret bir sanat galerisi.
Tabiatta sergilenen sanatların her biri, birer ayna
ve her aynada yansıyan kâinat kur’anının mucizmüma bir âyeti.
Akleden kalp görür, aynalarda akseden
Ferd, Hayy, Kayyum, Hakem, Adl, Kuddüs isimlerini.
O nur aydınlatır, coşturur içimizi.
Mutluluk ve ferahlık veren cıvıltılar sarar yüreğlmizi.
Görmeyi öğrendikçe insan anlar ki;
hakikat görünenin tercümesinde gizli.
İnsan okudukça kendini, tanıdıkça Rabbini,
insanla insan arasındaki, kendiyle kendi arasındaki
korkunç uçuurmlar ışıltılı köprülerle aşılır.
Göğün farkına varan insanın içindeki çöl,
hayatı güzelleştiren, huzur veren vahalara kavuşur.


64——————————-

Aklı başında hiç kimse bir sanat galerisine girip de:

-Burası sahipsiz,tesadüfen oluşmuş.
Dilediğimi yapmakta özgürüm, demez.

Kâinat, en güzel sanat galerisinden daha anlamlı.

Kendi kendine oluşmuş değil.

Gayesiz ve hikmetsiz hiçbir şeyin olmadığı kâinatta 

imsanın gayesiz, başıboş olması hiç mümkün değil.

Her bir insan; “şuurlu farkındalık” ayrıcalığıyla yaratılmış,
sorumluluk sahibi birer memur ve misafir.

65—————-

Sadece insan

Keşfetmek için çalışabilen.
Nereden geliyorum? Neden varım? Nereye gidiyorum?

sorusuna cevap arayabilen.

Kâinatın büyüklüğü ile kendini kıyasladığında
haddini bilen, sınırlarının farkına varabilen.
Dışındaki ve içindeki kâinatı hissedebilen.
insan insan dedikleri, insan nedir şimdi bildim

can can deyü söylerlerdi, ben can nedir şimdi bildim…” diyebilen.

Hayatın anlamına uygun bir hayalin gayesi için yaşayabilen…
Sadece insan..


66———————–

Farkında değiliz çoğu zaman…

Bir yıldız çiçeğine, uğur böceğine, kutup yıldızına, kehribara bakarken.

Bilim insanlarına şairlere müzisyenlere ressamlara ilham veren,

büyüleyici sanat eserleri karşısında durduğumuzun.

Kullarına sevgisini, ilgisini çiçeklerle, baharlarla,
bazen ikazlarla, şefkat tokatlarıyla gösteren.
Gönlümüzü güllerle güldüren, dikenleri hikmetsiz yaratmayan,
Âlemlerin Rabbi’nin memur ve misafiri olduğumuzun…
Farkında değiliz çoğu zaman.




567——————–

Hayretteyiz;

hep Allah’ı hatırlatan, ufkumuzu aydınlatan,
eserlerindeki büyüleyici inceliklere…

Hayranız;

İsim ve sıfatlarının varlıklardaki gizemli yansımalarına ve

O’nun ilim, kudret ve rahmetinin
sonsuz büyüklüğüne, nihayetsiz güzelliğine.
***
“İbadetin mânâsı şudur ki:
Dergâh-ı İlâhîde abd kendi kusurunu ve acz ve fakrını görüp
kemâl-i Rububiyetin ve kudret-i Samedâniyenin ve rahmet-i İlâhiyenin önünde
hayret ve muhabbetle secde etmektir.”      ( Risale-i Nur )

68————–

Okyanuslardaki dev balina da, ormanların kralı da,
yavrusuna hizmetkâr.  

Yaratılışından bu yana sayısız canlı yavrusu beslendi
ve besleniyor şu an da.
Dört başı mamur yaratılmış tabiatın dört bir yanı,
hayranlık veren esrarengiz şefkatin sayısız örneğine tanık.

Sonsuz ilim ve kudretin formülleriyle dokunan

muazzam nakışlar, harika sanatlar, büyüleyici akış;
rahmet, hikmet ve kudret sahibine işaret ediyor ve hâl lisanı ile;
İnsana hadsiz fırsatlar sunan hayat değil, Allah’tır” diyor.
Arz ve semâ her an sayısız mucizelere şâhitlik yapıyor.
***
“… Allah her şeyi bilmekte, yerinde yapmaktadır.”   
( Fetih, 48 /4 )



69———————————

Ayının da hem duyu organları, hem dıyguları var.
Ama hayatın anlamını bilmez, çünkü ona gerekmez.
Ne böyle bir kapasite verilmiş, ne de böyle bir imtihanı var.
Göklerde ve yerdeki ayetleri okumak veya sırt dönmek,
insanın sorumluluk ve sınavı.
Kütüklerin de kalbi yok.
İnsan ancak bir kalbi olduüunu hatırladığında
ayrışır kütükten.
Dopamin, endorfin, oxitosin, serotonin gibi hormonlar,
hamam böceğinde de, farede de, insanda da var.
İnsan kalmak, hamam böceklerinden farklı bir hayat sürmekle mümkün.
Hayatın, hayat olması bu sorumluluğu idrakte.
Bu yüzden, dünyaya geldiğimiz günden daha anlamlıdır,
neden dünyaya geldiğimizi anladığımız gün.
***
Ey insan! Aklını başına al, dikkat et!
Nasıl bir Zât seni bilir ve bakar, bil ve ayıl!..”
(erisale)


70—————

Kumaş veya şeker üreten bir fabrikanın kendi kendine oluşması,
sahipsiz olması mümkün mü?.
İnsan vücudu, kâinat, ekosistem, hatta bir yaprak,bir tohum, bir hücre bile
fabrikaları gölgede bırakan bir ahenkle çalıştırılıyor.
Tabiatın işleyişine dair bilgimiz arttıkça ve gerekli bilgileri hazmedildikçe
hayret ve hayranlığımız artar.
Bir zeytin çekirdeğinde, zeytin fabrikalarının harika programları kodlanmış.
Bir yaprak fabrikasında gerçekleşen çalışmalar hakkında sayısız kitap yazılmış ve yazılıyor.
Tabiattaki fabrikalar için bilinenler kitaplara sığmıyor.
Yeni keşiflerle birlikte yeni kitaplar kaleme alınıyor.
İç içe sayısız fabrikaların yer aldığı hikmetle çalıştırılan kâinat fabrikası içindeyiz. 
Öğrendikçe, keşfettikçe, anladıkça ve daha öğrenmemiz gerekenlerin ne kadar çok olduğunu kavradıkça, kâinat fabrikasının sahibine hssettiğimiz hayranlık, hürmet ve hamdimiz artar.
Kâinatın yaratılışından kıyamete kadarki saniyelerin,
kâinattaki atomlarla çerpımlarının toplamları adedince hamdolsun, der kalpler.
***
“Hiç Yaratan bilmez mi?
O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.”   
( Mülk, 57 / 14)


71—————————-

Kokular, bir saniyeden daha kısa bir zaman içinde algılanıp ayırt ediliyor.
Burundaki koku alma sistemine dair araştırmalar hız kesmiyor.
New York’taki Rockefeller Üniversitesi araştırmacılarına göre, insan burnu
en az 1 trilyon farklı kokuyu ayırt edebilir.
Bu hassasiyet sayesinde sağır ve kör olanlar, yalnız kokularından insanları,
evleri, odaları tanıyabiliyor.
Ancak insan, sayısız varlıklardaki ve kendindeki sanatı görmeyi öğrendikçe
yaratıcının  isim ve sıfatlarındaki ihtişamı daha iyi anlar.
Bu harika sanatların sırlarını kavradıkça, Sâni’in yüceliği daha iyi fark eder.
Farkına vardıkça kendini tanıyıp, konumunu bilir.
“Burnu havalarda” tavırlardan, yanlış davranışlardan kurtulur.
Dikkatli adım atar. Sanal yüklerden ve burnu sürtülmekten kurtulur.
***
“… Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir,
her şeyden haberdardır.”
( Hucurât, 49 / 13  )



72—————-

Tabiatta görünen esrarlı incelikler:
– Bana da bak, beni de oku, der.
Gizemli nakışlardaki büyüleyici sanat, akıl ve vicdana rehberlik eder.

Anlatır cezbedici rahmet mühürlerinden her biri,

mutlak rahmet ve hâkimiyeti. sonsuz ilim, hikmet ve kudreti.
***
Allah’ın gökleri ve yeri
hikmetli olarak yarattığını görmüyor musun?… .“     
(İbrahim; 14/ 19)



73——————————–

Vücut hormonlarının üretim dengesi o kadar hassas kl;
iğne ucu kadar farklılıkla felç olabiliriz.
Organlar görevini ustalıkla yapar.
Sağlığımız yerinde iken varlığını unuturuz neredeyse .
Hatırlamamız gereken ne?
Bildiğimiz, ancak yeterince hatırlamadığımız
yeterince minnetdarlık hissetmediğimiz,
Eşsiz güzellikte yaratan Allah’ın sayısız nimetleri…
***
“… Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın…“
(Âl-i İmrân, 3/103)

74———————

Dayatılan iki seçim; anlamak veya inanmak.

Oysa  öğrenerek, anlayarak inanmak değerli.

Dalgıç gibi derinlikleri keşfetmek.

Zamanın tesirlerinden uzak bir hakikat yolcusu olmak.

Akleden kalp navigasyonu ile her an, tevhide ulaşmak.

Mânâ-yı harfi ile bakmak. Her dem keşfederek inkişâf etmek…
Tahkik-i iman önemli…
*
“Şimdi en mühim iş,
taklidî imânı tahkikî imâna çevirerek
imânı kuvvetlendirmektir,
imânı takviye etmektir,
imânı kurtarmaktır.”
( erisale)


75————————————————–

Tiroid, diğer salgı bezlerimiz gibi, küçük bir kimya fabrikası.
Günlük iyod ihtiyacı bir gramın beş binde biri kadar.
Çocuklukta geri zekâlı veya sağlıklı,
ergenlikte dinç veya hastalıklı olmak bu dengede.
Sağlığımız için çok önemli bu ve benzeri dengeleri biz kurmadık.
Kim kurgulamış?
Bizi yaratan ve yaşatan kim ise , o yapmış elbette.
Bize hayat veren, bütün bu hayati dengeleri var edendir. .

Kâinat kur’ânında ve kur’ân kâinatında akla, vidanlara seslenendir.
***

“Sizi Biz yarattık; artık inansanıza”
(Vakıa, 56 / 57 )



76——–


Tabiattaki en basit maddelerden,

harikulade sanat eserlerini mucizâne yapmak,

büyüklüğü hiç bir şeyle kıyaslanamayan,
eşi benzeri olmayan,
Rahmet ve Celâl sahibi Sâni’i Zülcemâl’a has
bir mühürdir ancak.
***
İşte bunlar Allah’ın yarattıklarıdır.
Şimdi gösterin bana, O’ndan başkası ne yaratmış? ,
Hayır, zalimler açık bir sapkınlık içindedirler.”
( Lokman, 31 / 11 )

77——————————

“Her büyük sanatçı, sanata kendi damgasını vurur” diyor, 

  V.Hugo.

Tabiattaki varlıkların her birinde gizemli bir “ehadiyet” mührü var.

Bir cinsin bütün türleri ve bir türün bütün fertlerindeki

esas organlarında olan benzerlik ise “vahidiyet” mührünü gösterir
Mevcudatın bütününde yaratıcımızın “Bir” olduğunu gösteren bu mühürler,
benzersiz yücelikteki Sâni’in mucizâne sanatıdır.

Her biri öyle birer mühür ki, maddede mânalar dokunmuş.

Öyle görkemli ve incelikli sanat eserleri ki,
gönülleri hayranlıkla coşturuyor ve coşturmuş.

***

“Göklerin ve yerin 

hükümranlığı yalnız O’nundur 

ve bütün işlerin 

dönüp varacağı merci 

ancak Allah’tır.”

( Hadid, 57/ 5 )


78————


Akıllı evler rastgele oluşmaz.

“Çevresi ile bağlantısallık neticesinde(!)”
ne ev, ne de cihazlar akıllanmış.
Bağlantıları yapan yoksa,
mükemmel sistemler ortaya çıkmaz.

Ne ev bunu yapabilir, ne de akılsız, cahil tabiat…
Harika sırlarla kuşatılan tabiattaki başdöndürücü mükemmellik
sonsuz ilim ve nihayetsiz kudret sahibini bildirir.

Ancak, kâinattaki bağlantıların mühendisini
bilmek için de, akıl ve vicdan gerekli.
***
Acaba onlar bir yaratıcı bulunmadan mı yaratıldılar,
yoksa yaratıcı kendileri midir?
(Tûr, 52 / 35 )

 

79——————-

Ağacın dal ile, dalın meyveyle, bağlantısı var.

Bağlantılar cahil, netice ise mükemmel.
Meyveyi yaratan, çekirdeğini de ağacını da bilendir.
Hükmü toprağa, suya, havaya, güneşe, yıldıza,
topyekün kâinata geçendir. 

 

“Kâinat var, Allah yok” demek,
“Selimiye var, Sinan yok” demekten farksız.
Sinan’sız Selimiye için her bir taşın,
Mimar Sinan gibi bir dâhi olması gerek.
Kâinatın mükemmel yapısını görüp de Allah’ı inkar etmek,
kâinattaki her bir atoma ilahlık vermekle denk.


80———————–

Bir ışık kaynağını inkar eden,
yansımalar adedince ışık kaynağını kabullenmek zorunda kalır.

Görünen bağlantılar ve sebepler,
tabiattaki eserlerin de, fiillerin de faili değil.

Tesadüf, cehaleti örten bir perde sadece.
***
“Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka tanrılar bulunsaydı
kesinlikle yerin göğün düzeni bozulurdu.
Demek ki arşın rabbi olan Allah,
onların yakıştırdıkları sıfatlardan münezzehtir.”
(Enbiyâ, 21 / 22)

81———-

Vücuttaki tüm kanı temizleyen böbreklerin hayati önami var.

Ufacık ama yaptığı iş çok büyük.
Kandaki hassas dengelerin ayarlanmasına hizmet ediyor..
Bu hassas ayarların yokluğu hastalıklara, hatta ölüme yol açıyor..

Böbrek yetersizliğinde hemodiyaliz cihazı yardımıyla kandaki gerekli
ayarlar sağlanabilir. Hemodiyaliz cihazının alınması, sağlık elemanlarının
hizmetleri ciddi maliyet getirir.

Hiçbir inek böbreği hakkında düşünmez.
Ancak düşünebilen insan bunun farkında olur. 
Ancak insan der:
– Her bir organımı yaratan; beni benden iyi bilen ve
her ânımı, her hâlimi görendir.
Bütün varlıkların bütün inceliklerini bilen ve yapan Allah’a.
ağaçların yaprakları, denizlerin dalgaları, 

yağmurların damlaları adedince hamdolsun.

***
“…Vadeleri dolduğunda ise (herkes anlayacaktır ki)
Allah kullarını hakkıyla görüp bilmektedir.” 
( Fâtır, 48 / 45 )


82———————–


Ellerimizi dua için açınca hissettiğimiz,
“Beni bir duyan var.” duygusu imanın göstergesidir.
Duan yoksa, duyan yok zaten…
*

Bütün dualara verilen cevaplara dair yaşananlar.
bir rahmet sahibinin keremi iledir. 

Her tohumdaki program, kabiliyet lisanı ile duadır.

Her bir canlının yaratılıştan gelen ihtiyaç sinyalleri,
birer duadır.

Çaresizlik lisanıyla yapılan dualar,

en makbul dualardandır.
***
“Kullarım Beni sana soracak olursa,
muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım.
Bana dua ettiği zaman
dua edenin duasına cevap veririm.
Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler
ve Bana iman etsinler.
Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar.”
(Bakara, 2 / 186 )

                                             
83———————

Düşünüyorum da…

Ne muhteşem, tabiattaki şu sanat eserlerinin her biri.

Sanatkarının binbir ismini, sıfatlarını anlatıyor,

rahmetini, kudretini, iradesini, ilmini…

Yıldız çiçeğinden yıldızlara kadar her bir sanat
Sâni’ini hatırlatıp, O’na işaret etmekte, şahitlik yapmakta.
Ve insana kendi görevini hatırlatmakta
***
Allah’ın, göklerde ve yerde bulunan şeyleri hizmetinize verdiğini,
nimetlerini gizli ve açık olarak önünüze bolca serdiğini
görmez misiniz?….”
( Lokman, 31 / 20 )

84——————————

Yansımalar hep vardı aslında.
Fark edilmeyi bekliyorlardı.

Kimimiz  görmedi.
Kimimiz uyku taklidi yaptı veya yumdu gözlerini.

Kimi ise,  insan olma sorumluluğuyla davrandı.

Dikkat etti, araştırdı, düşündü, keşfetti.

Ve hayat güzelliklerle doldu, farkettikçe İlâhi tecellileri.


85—————-


“Az ilim inkara, çok ilim Allah’a götürür….”

Gerek fizik, gerekse astronumi ve matematik çalışmaları ile
ilgi çeken Sir James Jeans çalışmalarının sonucunu net özetlemiş:
“Evren hakkında yapılan bilimsel araştırmanın sonucu
tek bir cümleyle özetlenebilir;

Evren, matematik bilgisi sonsuz bir varlık tarafından dizayn edilmiş
olarak görülüyor…”
(The Mysterious Universe )

Gelileo“Evrenin dili matematiktir” deken, aynı noktayı vurgulamış.
***
“… Allah sizin bilmediğinizi bilmektedir. …”
( Fetih, 48 / 27 )

86————————–

Anton sendromunda hasta gördüğünü inkar eder.

Geçici körlük yaşar.

İddiasını söylerken doğru olduğuna içtenlikle inanır.

Kör olduğunun farkında değildir.

Bir şeylerin ters gittiğini anlayana kadar
epeyce eşyaya çarpması gerekir.

Ateizm  de bir nevi “Anton sendromu” sanki.

87———————-

Baklavacıya giren biri, ustaya:

– Bu tatlı kendi kendine oluşmuş, deyip onu götürmeye kalksa,
usta durdurur:

– Hop dedik. Malzemeler kendiliğinden baklavaya evrilip de
bu oluşmadı, eviren çeviren var, der.

Baklavadan basit mi şu meyvedeki sanat?
Çifte standart değil midir, birine yapılmış deyip,
diğerine kendi kendine oluşmuş nazarıyla bakmak?
*
Görmeyenle gören,
karanlıklarla aydınlık,
gölge ile sıcak bir olmaz.”
( Fâtır, 48 / 19-21 )

88———————

Bilim insanları:
” Eğer arılar yeryüzünden kaybolursa,
insanoğlunun sadece 4 yıl ömrü kalır.
Arı olmazsa döllenme, bitki, hayvan ve insan olmaz” diyor


1 kg bal yapmak için, arılar yaklaşık 240 bin km uçar.
Yine 1 kg bal için yaklaşık 40 bin arının,
6 milyon çiçeğe konması gerekir.

…Ve arıyla bal, bulutla yağmur, koyunla süt gönderen,
hakikatleri kelimelerin kalbine indiren buyuruyor:
***
“Düşünüp ibret alın, ey basiret sahipleri!”
(Haşr 59/2)


89——————-

Şu an durup düşünelim.

Vücudumuzda 30 ilâ 100 trilyon hücre var.

Bu hücrelerden her biri işini en iyi şekilde yapıyor.

Bunun yanı sıra, diğer hücrelerle de ahenk içinde çalıştırılıyor.

Bu göz kamaştırıcı organizasyonu kim yapmış?

Kör tesadüf, cahil tabiat değil elbette.
*
İşte rabbiniz olan Allah; her şeyin yaratıcısı olan O’dur.
O’ndan başka tanrı yok. Öyleyse nasıl olup da saptırılıyorsunuz?”
(Mü’min, 60 / 62 )


90——————————

Ön ve arkasında 6.400 harf olan bir kağıt düşünün.
DNA kodlarındaki harfleri yazabilmek için bu kağıtlardan
bir milyon adede ihtiyaç var.
Bu mazzam enformasyonun yer aldığı bir hücremizinDNA sındaki
mucizevi kodlamanın rastgele olması imkansızdır.
Çıplak gözle görülemeyen küçüklükteki bu harikulade dizilişte
büyüleyici bir intizam var.
Hiçbir vicdanlı akıl bu gayeli işleyişe, kör kuvvetlerin eseridir diyemez.
Çünkü intizam ile iş görmek, ilim ile hikmet, irade ile kudreti gerektirir.
Demek, bu kodlamayı yapan sonsuz bir kudret sahibi olmalıdır.
Her şeyin her şeyle irtibatını bilen mutlak ilim, her şeye gücü yeten
bir irade sahibi olmadan, bu işler olamaz.

Bunun aksi bir düşüncenin  bilimsel hiçbir temeli olmadığını Prof. Dr. Sinan Canan
şöyle belirtir:
– Adına insan denen ve bu koca evrenin gizleri üzerinde kafa yorabilecek donanıma sahip bir canlının teşekkülünü sağlayan bu süreçleri amaçsız, kör tesadüf eseri olarak niteleyecek yaklaşımın bilimsel hiçbir temeli yoktur.
***
“… Allah her şeye kâdirdir.”    
( Haşr, 59 / 6 )


91——————————–

Praf. Dr. Yunus Çengel ne kadar net anlatmış:

“Varlık âleminin pencerelerinden, ilim irade ve kudreti görmek, kâinatı okumaktır.

Kapadokya’daki peri bacalarına dışarıdan ve içeriden bakınca düşüncelerimiz farklılaşır.

Dışarıdan bakınca, kasıt, ilim ve irade pek görülmez. Peribacalarının arkasındaki bir eve girince gördüğümüz; sütunlar, odalar, resimler, desenler, bacalar bize kasıt, ilim ve iradenin varlığını gösterir. Bu işler tesadüfen, kendiliğinden, rastgele oluşamaz dedirtir. Ve yerde bir iğne bulunsa, kimin nasıl yaptığını bilmesek de yapan birinin varlığını aklı başında herkes bilir. O iğne arkeoloji müzesinde sergilenir.

Bir diyaliz makinası için hiç kimse; “kendi kendine oluşmuş” demez. Belli ki bu cihazı yapan; kasıt, ilim ve güç sahibi birileri var.
Görmeden inanmam, “bunu fizik kanun ve kuralları yapmıştır” diyene acırlar. 

Çünkü; 

fizik kaide ve kuvvetlerinde 

kasıt, 

ilim, 

irade 

yoktur.”
***
“…  iyi bilinmeli ki
kurtuluşa erecek olanlar da
Allah’tan yana olanlardır!”
(Mücâdele, 58 / 22)


92 ———————————

Güzel kelimeler tesadüfen bir araya gelince,
güzel cümleler ortaya çıkar mı hiç?
Anlam gerekir.
Gramer gerekir.
Uyum gerekir.

Sadece “intizam” kelimesinin,
torbadan rastgele çekilen harflerle
ortaya çıkma ihtimali; yaklaşık “17 milyarda 1”.
Kainat kur’ânındaki büyük intizamı da düşünün bir.

Gözümüzle görüyor, aklımızla anlıyor ve vicdanımızla biliyoruz ki;
hiçbir şey tesadüfen, kendi kendine veya doğanın işi değil.
Kâinatta trilyonlarca ihtimal varken, hücre zarından
yıldızlara kadar en uygun ve faydalısının hayata geçişini
tesadüfle açıklamanın, mantık ve bilim açısından dayanağı çürüktür.

***
“… O sonsuz güç ve hikmet sahibidir.”      
( Fetih, 48 /7 )


93————————–

Ünlü astronom Sir Martin Rees, evrenin var oluşu ve devamı için gerekli
ince ayarları, birçok fizik sabitesiyle göstermiş.
Özetle, evrende olmazsa olmaz incelikli ayarlarda ufacık bir farklılık olsa
-Atomlar oluşamaz.
-Evren oluşmaz.
-Var olsa bile bu çok kısa süreliğine olurdu, diyor.

Fizik sabiteleri de gösterir ki, kâinattaki ince ayarlar rastgele oluşu imkansız kılacak hassasiyettedir.
Ve bu sabitelerin her biri, kör tesadüfü değil, bir yaratıcının olmazsa olmaz varlığını gösterir.
İlim, kudret, irade sahibi bir yaratıcı olmalıdır ki. bu muhteşem ahenk olabilsin ve devam etsin.
Hassas ayarlar, ne tabiat ananın, ne serseri kuvvetlerin işi olamaz. Bu imkansız.
Ancak mutlak ilim, sonsuz kudret ve irade sahibi, her şeyi bir ölçü ile yaratan bir yaratıcı olmalıdır ki, sayısız ihtimaller içinden bu gerekli sabiteler uygulanmış olsun
Bilim insanları bu yüzden; “Evrenin mimarı en büyük matematikçidir” diyor.. 
Kâinattaki bu ölçülü yaratılış ve akıştaki âhengin korunması gösterir ki;
Kâinatın yaratılışı ve bu nuazzam yapının sürekliliği Allah’ın Kayyum isminin tecellisidir.
Kainat O’nun ile ayakta durur. Kainatın devam ve bekası da O’nunladır.
Yapan bilir. Bilen konuşur ve konuşacak. Kâinat kur’ânını konuşturan, kur’ân kâinatı ile konuşuyor ve diyor:
***
“Allah ki, O’ndan başka ilah yoktur. O hayydır, kayyûmdur….”
( Bakara, 2 /255)
***
“… Doğrusu O’nun katında her şey bir ölçü iledir.”
(Râ’d, 13/ 6)
***
AAllah’ın her şeye güç yetirdiğini bilmez misiniz?
( Bakara, 2 / 106 )



94——————————————–

Uçağın iniş manevrasını izledim.
Hassas ayarlarla kanat büyüklüğü artırıldı.
Uçak düşük hızda uçabilmek için gerekli kaldırma kuvvetini elde etti.

Kuşların kanat uçlarındaki bağımsız tüylerle;
hava akımını algılayışlarını,
vücutlarının konumu hakkında aralıksız gelen bilgi akışını,
bu sayede arkadaşıyla birkaç mm. mesafede uçabilmelerindeki
hüneri düşündüm.
Tasarımdaki harikuladeliğe hayran kaldım.

Uçakların manevraları kuşlarla kıyaslanınca çok basit ve kaba kalıyordu
Kuşlar, yıldızlar ve zerrelerin manevraları ile, uçağın manevralarını kıyaslayınca
Allah’ın ilim ve kudretimim büyüklüğünü düşününce
hayranlıkla doldu, coştu yüreğim.
***
“Üstlerinde kanatlarını açıp yumarak uçan kuşları görmüyorlar mı?
Onları Rahman’dan başkası tutmuyor. Doğrusu O, her şeyi görmektedir.”
( Mülk, 67 /19 )

95—————–

Kâinat da, kur’ân da,
sonsuz ilim ve kudret sahibine ait birer derya.
Her damlasında düşündüren büyüleyici ışıltılar var.
Gözünü yuman, güdüzü kendine gece yapar.
Görünenler aynı olsa bile,
hakikate eren gönüllerin gördükleri farklıdır.

Akleden kalp; görür, işitir, ibret alır.
Yolculuğu önyaegısız bir dikkatrle yapan, yaratana varır.
Hisseder; O’nu tanıdıkça içini dolduran heyecanı.
yüreğindeki coşkulu kanatlanışı. mtluluk ve ferâhı.
Geçmişte kalır; O’nu tanımadan ve sevmeden
geçen günlerin teessür ve ıstırabı.
***
Allah`ı unutan ve bu yüzden
Allah`ın da kendilerine öz benliklerini unutturduğu
kimseler gibi olmayın!
İşte onlar yoldan çıkan kimselerdir.”
(Haşr,  59/19)

96—————

Her saniye  yeryüzüne milyonlarca ton yağmur yağıyor.
Baraj patlamış gibi gelebilirdi, gelmiyor.
Yeryüzünü yaşanmaz hale getirebilirdi, getirmiyor.
Damla damla intizamla gönderiliyor.
Bulutlar bize merhamet ediyor değil.
Su çevrimi ile okyomuslardaki su, kara bölgelerine taşınıyor.
Ekosistemdeki olmazsa olmaz bu faydalı işleyiş rastgele değil.
Yağmurları gönderen, akıl sahiplerini düşünmeye davet ediyor.
***
Gökten bereketli yağmurlar indirdik,
onunla nice bahçeler ve hasat edilen tahıllar yetiştirdik. “  
( Kâf, 50 / 9 )   


97———————-

Işıltılı birer mühür, yerküresindeki bitki ve hayvanların her biri.
– Teknolojiye ilham veren cihazlarındaki orijinallikler…
– Çoğalma dengesi…
– Çok uzak yerlerde olsa bile programlarındaki benzerlik…
– Beslenme ve büyümelerindeki ahenk…
– Uygun ve düzenli yaşama tarzları…

Allah’ın gözler önüne serdiği binbir mührü, tuğrası, sikkesi
İlan eder; O’nun isim ve sıfatlarındaki sonsuz yüceliği.
***
“…Akıllarını kullanan bir topluluk için
şüphesiz bunda bir delil vardır.”    
(Nahl, 16:67 )


98————————————-     

Öğretmen denklemlerle dolu yazı tahtasından
bakışlarını öğrencilerine çevirdi.
Okul bahçesini işaret ederek dedi:

– Şu ağaçlar, fotosentez yaparken hiç hata yok.
Kim kurmuş, hatasız işleyen bu sistemi?..
Ömür sınavının en önemli sorusu işte bu. 

Herkes doğru cevaptan sorumlu.
***
İşte bu örnekler; biz bunları insanlara vermekteyiz.
Ancak alimlerden başkası bunlara akıl erdirmez. “
(Ankebut, 29 / 43)

99———–


Lokantadaki yemek listesine bakmak karın doyurmaz.
Ancak hazmedilen yemek vücuda fayda sağlar.
Sadece hayatın anlamına değer katan bilgilerle doyar,
zihnimiz ve ruhumuz.
Okudukuklarımızı iyice hazmetmek, zihni obeziteden kurtarır bizi.
Okumaya ayırdığımız zaman kadar, okkuduklarımızı düşünmeli.
Teferkkür ve temâşâ ile keşfederek inkişâf etmeli.
İşte o zaman içimizdeki kâinat nur ile dolar.
Ruh gıdasını alınca sis perdesi dağılır , aydınlanır ufuklar.


100———————————–

Yerküremiz, içinde sayısız ekosistemi barındıran en büyük ekosistemdir.
Canlılar ile atmosfer, güneş, toprak, birbiriyle sürekli etkileşimdeler.
Bu harikulade dengelerin birlikte uyumlu işleyişi içinde yaşıyoruz.
Birbiri ile iç içe milyonlarca türden sayısız canlılar, cansız varlıklarla
uyum içindeler.
Bu hassas ahengin bozulması, dünyayı yaşanmaz hâle getirirdi.
Yeryüzündeki bu düzenli orduları hep birden idare edip geliştiremeyen
onlardan birine karışsa işler karışır.
Ancak ve ancak, bu mucizevi sistemin intizamla çalışması, 
mutlak kudret sahibi bir Zât’ın ilim ve iradesiyle mümkündür.

Bu dengeleri var eden sonsuz ilim, irade ve kudret sahibini
hayatın merkezinde hisseden, O’nu tanıyıp itaat eden,
huzurlu ve dengeli bir yol haritasına sahip olur.
Kâinat içinde yaşamakla kalmaz, içindeki kâinatın da farkına varır,
huzurunu artıran yolculuklar içinde olur.
***
Göklerin ve yerin hakimiyeti O’nundur.
O, hayat verir; O, öldürür.
O’nun her şeye gücü yeter. İlk O’dur, sonraki de O. 
Açıkta olan O’dur, duyulardan uzak olan da O’dur.
O, her şeyi bilendir.”  
(Hadid,57/ 2-3)

101——————

Nasa’nın moxie aracı Mars’taki bir astronotu
on dakika sağlıklı tutmaya yetecek kadar oksijen üretti.
Tebrik etmek geliyor içimden.

Sonra; “Peki ya dünya atmosferi” diye düşünüyorum.
Atmosferimizdeki olmazsa olmaz birçok dengeden biri olan
gazların oranı en ideal seviyede tutuluyor.
Bu incelikli dengenin nasıl sağlandığı, ekosistemin incelikli çalışması
bir film şeridi gibi geçince gözlerimin önünden, derin bir nefes alıp
sordum kendi kendime:
– On dakika değil, gün, ay, yıl, asırlar değil, yaratılışlarından bu yana
nefes alıp veriyor canlılar.
Gerekli dengeleri var edene, nefesler adedince tekbir, tehlil, hamd,
teşekkür gereknez mi?
***
“… Şüphesiz Allah, insanlara karşı büyük ihsan (fazl) sahibidir,
ancak onların çoğu şükretmezler.”
( Yunus, 10 / 60 )


102——————-

Yeryüzünde nice canlı var. 

Yedirilir içirilir. Merhamet ve şefkatle rızıkları verilir. 

Değişik elbiseler giydirilir. 

Hayret uyandıran özelliklerle donatılır. 

Hastalanınca şifa verilir.

Elbette bunları sonsuz rahmet ve kudretinin eseri olarak yaratan Allah,
bütün âlemlerin rabbidir, yüceler yücesidir.
***
Yeryüzünü sizin için yerleşim alanı yapan, göğü de (üstünüze) bina eden, size şekil veren, şeklinizi de güzel yapan ve sizi temiz nimetlerle rızıklandıran Allah’tır.
İşte rabbiniz olan Allah, âlemlerin rabbi olan Allah, yüceler yücesidir.”
(Mü’min, 60 / 64 )


103————————-

Göğün enginliğinde, gönlün derinliğinde,
durgun suların yansıttığı yıldızlar gibi
büyüleyici ışıltılar fark edilir.

Ancak insan, parazitler ve gürültülerden sıyrıldıkça
sözcükler, harflerden ötesini anlatırlar.
Farkında oldukça, tercüme ettikçe, kavradıkça görünür,
hakikate işaret eden sayısız  parıltılar..

104 ———————

Bir işte “onda bir” denk gelse tesadüf denilebilir.

Ancak “onda dokuz” denk geliyorsa bu tesadüf değildir.

Sebebini bilmediği işlere tesadüf der, geçer kimi.

Araştırmalar yeterince ilerledikçe, anlar hikmetini.
O zaman sorar, varsa nasibi:
Gücü her şeye yeten kim?
Kim, sonsuz ilim ve irade, nihayetsiz kudret sahibi?

Göz önündeki muhteşem âhengi kavradıkça akıl ve vicdan,
bu sistemi ve dengeleri var edeni bulur. Boşluktan kurtulur.
Heisenberg, bilim insanlarının birçoğunun
bu çalışma sürecini şöyle özetler:
– Fen bilimleri bardağından alınan ilk yudum
sizi bir ateist yapacak gibidir.
Fakat bardağın tabanında yaratıcıya inanç sizi beklemektedir. 


105————-

Kainatın bütününde;
yardımlaşma,
dayanışma,
birbirinin ihtiyacına cevap verme ve iletişim fiilleri görünüyor.
Canlılar bu fiiller için gerekli yeteneklerlerle donatılarak gönderiliyor.
Cansız varlıklar, sistem içinde fayda sağlayacak yapılarıyla
görevlerini aksatmadan gerçekleştiriyor.
Kâinattaki mucizevi işleyiş; güneş ışığı güneşi gösterdiği gibi,
göz kamaştıran rububiyet ve inayeti gösterir.
Göklerde ve yerde olanların tamamının kime ait olduğunu bildirir.
***
Dikkat edin!
Şüphesiz ki göklerde ve yerde olanların tamamı Allah’a aittir.
(O) üzerinde bulunduğunuz şeyi mutlaka bilir. “ 
( Nûr, 24 / 64)

106——————-—-

En büyük bahtiyarlık; düşünebilmek ve farkına varmak.
“Temâşâ ediyorum,, düşünüyorum ve düşünülüyorum,
öyleyse varım” diyebilmek.
Allah’ın memur ve misafiri olmak şerefinin büyüklüğünü hissetmek.
Şu sanat galerisindeki mucizeleri keşfederek imkişâf etmek.
Böylece “Allah’ın rahmetine itimat ve
kudretine istinad” huzuru ile yaşayabilmek,
ne güzel, ne hoş, ne harika.


107————–

Her bir meyvenin hoş bir kokusu var ve burnumuz var. 

Tadı var ve dilimiz var. 

Vitamini var, midemiz var.

Gönderilmesinde bir kasıt ve mânâ var,
aklımız ve gönlümüz var. 

Eksiksiz doyalım diye… 

*

“…  ibret alacak yok mu?”  (Kamer,54/15)

 

108 —————————————

Mutlu ol! emri yok kitabımızda. 

İyilikte yarışmak, takva, sabır, yardımlaşma, tebessüm,
iyi insan olmak konusunda çok âyetler var. Hadisler var.
Vahyin ışığında yürüyenlerin rehberlik eden tutumları var.  

O zaman, gül bahçesinden yayılan rayihalar gibi
mutluluk kendiliğinden gelir zaten, sarar içimizi.


109——————————

Eskiden de vardı…

Denizde dalgalar.

Anbean değişen manzaralar.

Bulutlarda hercai yansımalar.

Gülümseyen yıldızlar.

Eskiden de vardı…

Üstünkörü bakıp geçenler, gözlerini yumanlar.

Ya da hayranlıkla temaşa eden insanlar.
Her zaman olacak; bahtiyarlar ya da bedbahtlar.

Hakikate varma gayreti yaşayanlar veya yaşamayanlar.

***
“Göklerde ve yerde nice âyetler vardır ki,
insanlar onlara sırt çevirir de yanlarından geçip giderler.”
(Yusuf, 12 /105)

110——————————————————————

Görme engelli yazar Helen Keller

-Üç Gün Görebilseydim,

kitabında o üç günde neler yapacağını heyecan dolu bir yürekle yazmıştı.
Ve diyordu:

-Herkes senede bir iki gün de olsa
görme ve işitme duygularından mahrum kalsa
sahip oldukları şeylere daha çok değer verirlerdi herhalde.

111—————————————

Akıl ve vicdan sorar:

Kimdir,
sonsuz ilim, kudret ve hikmetinin yansımaları her şeyde görünen ve
her şeye adalet ve rahmetle hükmeden?
***
“… Size düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar
bir ömür vermedik mi?
Üstelik size uyarıcı da gelmişti….” 
( Fâtır, 48 / 37 )


112 ——————-

Tek renk, tek koku, tek meyve yok hayatta.
Çeşitlilik var temelde, esasta.
Hâller de çeşitli, imtihan da.
Bir hâlden başka bir hâle geçeriz her anda..
“Allahümme yâ muhavvilel havli vel ahvâl,
Havvil hâlenâ ilâ ahsenil hâl “
Ey halleri değiştiren Allah’ım,
bizim hâlimizi en güzel hâle çevir!


 

 

 

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın