
Derin bir nefes alıp düşünelim.
Ne kadar farkındayız?
İlk nefesle merhaba, son nefesle elveda diyoruz. Huzurla nefes aldığımız aldığımız zamanlar da yaşadık, nefesimiz kesilir gibi hissettiğimiz anlar da. Nefes alabilmek, verebilmek ne kadar değerli. Nefes darlığı çekenler en iyi bilir bunu.
Şimdi derin bir nefes alıp, akciğerlerimizi kısaca bir düşünelim, dilerseniz.
Akciğerler, vücuda alınan oksijenin kana geçmesi ve kandaki karbondioksitin de dışarı atılması görevini yapıyor. Akciğerlerin güvenliği için, pek farkında olmadığımız birçok önlem alınmış:
– Dış etkilere karşı göğüs kafesinin varlığı ve esnek yapısı.
-Dışarıdan gelebilecek tozlara karşı nefes borusuna yerleştirilen tüycükler.
-Aldığımız nefesin ısısını ayarlayan ve mikroplarla savaşan burun mukozası.
-Yüzey geriliminin ortadan kalkması için sürfaktan maddesinin üretilmesi ve…
daha birçok hassas ayrıntılar.
Bütün bunlar akciğerlerin muhafazası ve iş görmesi için gerçekleştirilen tedbirlerin bir kısmı.
Böylesine titizlikle korunan akciğerler, vücut ısısının ayarlanmasında, dengede tutulmasında önemli rol oynuyor.
Akciğer taşıyan bütün canlıların hayatında, akciğerlerin vazgeçilmez bir değeri var. Tanıdıkça ve hakkındaki bilgilerimiz arttıkça ne kadar harikulade bir tasarım mucizesi olduğunu daha iyi fark ediyoruz..
İnsan akciğerinin yüzeyi, bir tenis kortunun alanı kadar.
Kana oksijen geçişini daha verimli yapabilmesi için, akciğerlerimizde binlerce bronş ve alveol bulunuyor.
Bunların içinde de mikroskopik kanalcıklar var. Akciğer içindeki odacıklar ve bu odacıklara giden kanallar, tam gereken genişlikte. Bronş, alveol, mikroskobik kanalcık, odacık ve kanalların her biri oksijen solunumunu arttırmak için yapılmış harika düzenlemeler. Ancak bu sistemin işleyişi, bir başka şartın yerine gelmesine bağlıdır. Hava yoğunluğunun, akışkanlığının ve basıncının, bu kadar dar kanallar içinde rahatlıkla hareket edebilecek değerlerde olmasına. İlk bakışta önemsiz sanabileceğimiz bu hususlar, bizim yaşamamız için çok kritiktirler.
Yüzey alanının büyüklüğü, oksijen ve karbondioksit değiş tokuşunu kolaylaştırır. Vücudun her zaman yeterli oksijeni almasını ve geri vermesini sağlar.
Aldığımız nefesi bile geri veriyorsak, demek ki; hiçbir şey bizim değil. Bize geçici olarak verilmiş.
***
Yapay akciğere “zamanla oluşmuş” demeyen hiçbir akıl, akciğerler için de”zamanla, kendi kendine oluşmuş” diyemez. Akciğerler ve diğer bütün organların, muhteşem bir tasarım mucizesi olarak yaratıldığının idrakinde olur. Akciğerlerin yapı taşı olan atomların şuursuzluğu, atomlarla yapılmış hücrelerin akılsızlığı ve ortaya çıkan fonksiyonların mükemmelliği arasında, ilahi isimler birer yıldız gibi parlar.
Akciğerlerin tesadüflerle oluştuğunu düşünen, şunu da göz önünde bulundurmalıdır:
Hiçbir kulübenin tesadüfen oluştuğu ve zamanla gökdelene dönüştüğü yaklaşımı makul görülmez.
Akciğerlerin milyonlarca yıl önce kulübe basitliğinden, zamanla gökdelenin görkemli yapısına, eviren-çeviren olmadan, kendi kendine ulaşması mümkün mü?
İntizam varsa tesadüf yoktur. Zamanın geçmesiyle kulübe, gökdelen değil olsa olsa harabe olur. Yaratan dilediğini uygun bir zamanda gelişeceği bir program ve sistem içinde, dilediğini bir anda yaratır. Embriyo da Allah’ın bir mucizesidir, bebek de. Allah “ol” der ve oluverir. Dilerse bir anda, dilerse dokuz ay on günde, dilerse dokuz milyar yılda yaratır. Madde zamanla kayıtlıdır. Allah zamanla kayıtlı olmaktan münezzehtir. Yaratılışın her an ve her safhasında Allah’ın sonsuz ilim ve kudretinin yansımaları vardır.
***
Vücudumuzda yer alan her bir organ gibi, akciğerlerimizin de, solunum, dolaşım ve sinir sistemleriyle birer bağı, birer vazifesi var. Vazifelerini, eğitimli bir uzman gibi intizamla yapar. Tıpkı bir askerin, takımında, bölüğünde, taburunda, alayında, tümeninde, ordusunda, her birinde birer nispeti, o nispete göre birer vazifesi ve o vazifeye göre birer hareketi olması gibi. Akciğerler de görevlerini disiplinle yapacak kabiliyette yapılmıştır.
Akciğerlerde olduğu gibi her bir varlıktaki düzen, ölçü ve denge, kainatı yaratan kudretin varlığını ve birliğini akıl gözüne gösterir.
Hücrelerden organlara, galaksilere uzanan bu kusursuz ahengin devamında bize ihtiyaç yok. İnsana verilen kabiliyet üstünlüğü ise, hiçbir varlıkta görünmüyor. Bu da bize büyük bir sorumluluk ve şeref yüklüyor. Bununla birlikte, Allah, bize güç getirebileceğimiz şeyi yüklemiş olduğunu, Kur’ân Kâinatında hatırlatıyor. Lütuflarının farkına varmak ve sorumluluğumuzun idraki içinde olmak, insan olmanın gereği.
“İşte bütün mesele bu: farkında olmak ya da olmamak…”
Son nefese kalmadan, her nefesin değerini bilmek. Ömür sermayemizdeki nefeslerden hesaba çekileceğimiz şuuruyla nefsimizi hesaba çekmek. Pek karışık hesapların görüleceği muhasebe divanına hazırlıkta ihmal göstermemek.
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.